Kendimi eve kapatmadan önce eksik kalan son temel ihtiyaçlarımı almak üzere markete gitmeden sosyal medyaya bir göz attım. Çekirge istilası, çamur yağmuru, dünyaya yaklaşan meteor, virüs salgını. Sanki bu yaşıma kadar izlemiş olduğum bütün aksiyon filmlerinin içine düşmüş gibi hissettim kendimi. Uzmanlık alanım zombi istilası olduğu için özgüvenim yerlerde. Ruh halim manik-depresif. Evde depresif, sokakta manik. Evde sosyal medya, haber, tartışma programı, video bombardımanı, felaket senaryoları beynimi yakıyor. Sokağa çıkıyorum insanlar hiçbir şey yokmuş, olmamış, olmuyormuş, olmayacakmış gibi hayatlarına devam ediyorlar. Gökte güneş. İtalya'da yaşayan tıp öğrencisi panik de yapmayın rehavete de düşmeyin diyor. Evde panikliyorum, sokakta bir rehavet çöküyor üzerime. Sonra markete girip boşalmış makarna, un, kolonya, dezenfektan raflarını görünce içim sıkışmaya başlıyor yeniden. İkinci Dünya Savaşında bile insanlar böyle davranmamıştı diye dertlenen İtalyan amcayı hatırlıyorum. Ne çok veri var kafamın içinde. Beynim kaç terrabayttır ki benim acaba?
Anneme kanser teşhisi konduğundan beri ellerimi nasıl yıkadığıma dikkat ediyorum. İnsanlara temas etmekten, kalabalıklara girmekten oldum olası haz etmedim. Mümkün olduğunca kaçındım. Toplu taşımaya binmektense yürüdüm kilometrelerce. Önlem dedikleri benim için sıradan bir günün hikayesi yani. Yüzüme dokunmak dışında. Hep bildim yapmasam çok daha iyi olacağını ama hiç dinlemedim. Benim hayatım kendiliğinden karantinaymış zaten onu fark ettim. Bayılıyorum günlerce evde tek başıma oturmaya. Elektriğim, suyum, internetim olduğu sürece sorun yok. Azıcık aşım, içme suyum, defterlerim, kalemlerim, boyalarım, kitaplarım, müzik yeter. Dizilerim, filmlerim, alkol, kahve ve sigara lüks, vazgeçebilirim. Ama akıl sağlığımı koruyabilmek için dış dünyadan haber alabilmeliyim. Delirmeme de sebep olabiliyor elbette. Dengeyi bulmak gerek.
Anneme kanser teşhisi konduğundan beri ellerimi nasıl yıkadığıma dikkat ediyorum. İnsanlara temas etmekten, kalabalıklara girmekten oldum olası haz etmedim. Mümkün olduğunca kaçındım. Toplu taşımaya binmektense yürüdüm kilometrelerce. Önlem dedikleri benim için sıradan bir günün hikayesi yani. Yüzüme dokunmak dışında. Hep bildim yapmasam çok daha iyi olacağını ama hiç dinlemedim. Benim hayatım kendiliğinden karantinaymış zaten onu fark ettim. Bayılıyorum günlerce evde tek başıma oturmaya. Elektriğim, suyum, internetim olduğu sürece sorun yok. Azıcık aşım, içme suyum, defterlerim, kalemlerim, boyalarım, kitaplarım, müzik yeter. Dizilerim, filmlerim, alkol, kahve ve sigara lüks, vazgeçebilirim. Ama akıl sağlığımı koruyabilmek için dış dünyadan haber alabilmeliyim. Delirmeme de sebep olabiliyor elbette. Dengeyi bulmak gerek.
Markete yürürken sokaktaki insanların yüzlerine baktım. Akıllarından geçenleri okumaya çalıştım. Olmadı. Donuktu herkes. Hani insan hayatta kalma içgüdüsüyle en kötü şeyler kendi başına asla gelmeyecekmiş gibi yapar ya ustalıkla, bir çalım attım kendime ve yarın ölebilirim diye düşündüm. Bugün yeryüzünde son günüm olabilir. İlk tepkim elbette "ye, iç, eğlen" oldu hemen. Sola kaydırdım onu. Kafamın içinde hepimize sordum, ölmeden önce yapmak istediğimiz bir şeyler yok mu? Makarna satın almak dışında. Dünyayı dolaşmak gibi büyük ve şu anda çok ironik hayaller değil elbette. Yapılabilir, gerçek şeyler. Belki görmek istediğimiz birini görmek, belki söyleyemediklerimizi söylemek, belki resim yapmak, belki bağıra bağıra şarkı söylemek, belki sadece dans etmek. Ben mesela bu yazıyı bunun için yazıyorum. Bir son değil ama, başlangıç olarak. Uzun zamandır bir blog açıp yaşadığım farkındalıkları, uyanışları, heyecanları yazmak istiyor ve uzun zamandır erteliyordum. Bugün markete yürürken yarın ölebilirim düşüncesiyle yüz yüze gelince daha fazla ertelemeden harekete geçmeye karar verdim. Eve gelip ellerimi hunharca yıkadıktan sonra blog sitelerini taramaya başladığımda yıllar önce açtığımı, sayfalarca yazmış olduğumu unuttuğum bu sayfayla karşılaştım. Önceki yazılarımın hepsini sildim. Çünkü değiştim. O zaman olduğum kişi değilim artık. Yeni bir sayfa açtım.
Ertelediklerimi gerçekleştirmeye, yarım bıraktıklarımı tamamlamaya niyet ettim. Uçlarda savrulmayıp dengede kalmaya, yoluma devam etmeye, yolda gördüklerimi paylaşmaya, insan olmayı öğrenmek için çabalamayı bırakmamaya, şerdeki hayrı görmeye. Gelecek için endişelenmek ya da geleceğe dair hayallerde kaybolmak yerine, tedbirimi alıp, üzerime düşeni yapıp gerisini akışa bırakmaya, sadece bugünü yaşamaya ve o yaşadığım tek günün doyasıya tadını çıkarmaya.
Yarın ölebilirim. Mühim değil. Bugün çok güzel bir gündü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder